Efsane nasıl geri döndü?
İlkleri başarmaya alışmış, mazisinde büyük başarılar yaşamış Mustafa Denizli, F.Bahçe’deki ilk zaferini yönetimde kazandı. Masada Parreira’dan fazla oy aldı. Bu dönüm noktasıydı
Yusuf Korbal
Futbol, Dünya’yı peşine takmış, sürüklüyor. Milyonlarca kişi onunla gülüyor, ağlıyor... Sadece dini ve resmi değil; artık bayramlar da futbolla yapılıyor. Tıpkı Türkiye’de de olduğu gibi...
Bu, sonuçta bir spor ama... Başarıya ulaşmak öyle zor ki; şampiyonluk için gece, gündüz çalışmak gerekiyor... Sadece çalışmak da yetmez; para da istiyor... Yine yetmez; hünerli, becerili, özverili olmak bekleniyor...
Evet; uzun ve zorlu bir maraton bu... İşte bu dizide uzun ve zorlu maratonu önde tamamlayan Fenerbahçe’nin öyküsünü okuyacaksınız...
- Efsane nasıl geri döndü?
Bu sorunun yanıtını bulacaksınız...
Aziz Yıldırım ve yönetici arkadaşlarının, Mustafa Denizli’nin, futbolcuların, taraftarların, isimli, isimsiz tüm kahramanların şampiyonluk için nasıl çalıştıklarını, çabaladıklarını okuyacaksınız...
Ne oldu? Perde arkasında neler yaşandı? Bunları öğreneceksiniz...
Efsane olmak kolay mı? Hele de geri dönmek!...
Efsaneyi alkışlayacak, bu sezonu unutulmazlar arasına koyacaksınız. Y.K.
İlk zafer masada Şampiyonluk, yaşam biçimiydi. Her Fenerbahçeli, önce şampiyon olmayı, sonra da Galatasaray’ı alt etmeyi severdi. İşte bu alışkanlığın lideri olmak dürtmüştü Aziz Yıldırım’ı. Başkan, Ali Şen gibi bir ustanın gölgesinden sıyrılıp da nasıl Fenerbahçe’ye yönetici olacaktı. Yıldırım, cebindeki parası ile iddialı, ancak başlarda ürkek tavırları ile de umut saçmayan bir görünümdeydi. Her fedakârlığa, her kuruşunu Fenerbahçe’ye harcamaya hazırdı... Her anını, Sarı - Lacivertli kulübe ayırmaya razıydı. Yeter ki, Fenerbahçe, Aziz Yıldırım başkan iken şampiyon olsundu.
Bu uğurda uğraştı, didindi, hastalandı, kavga etti. Denedi, denedi, yılmadı... Harcadı, harcadı... Tarihe, kalıcı bir isim olarak geçmek istiyordu. Her yöntemi denedi kongrelerde verdiği sözleri tutmak için... 26 Mayıs 2001 tarihine kadar "Gerilim" yaşadı. Yılmadı, tarihe Fenerbahçe’ye tesis ve daha da önemlisi "Şampiyonluk" kazandıran "Büyük Başkan" olarak geçmeyi başardı. Artık ölse de gam yemezdi.
Aziz Yıldırım, Fenerbahçe’ye başkan olmayı kafasına koyduğunda, onu Fenerbahçe camiasında kimseler tanımıyordu. Müteahhit Aziz Yıldırım, usta yönetici, Ali Şen’in dava arkadaşı Vefa Küçük’ü, üst üste iki kez, birisinde de bir oyla yenmenin keyfini öyle kolay kolay çıkaramadı. Bu keyfi yaşamak için tam 3,5 yıl bekledi. Çok para harcadı, sağlığını kaybetti... Yönetici arkadaşları ile ters düştü. Ali Şen, neyi yaptı ise tersini yaparak prim yakalamayı hedefledi. Söylemlerine dikkat etti, sözünü tutmaya çalıştı, tesis atağı ile gönül çaldı, alt yapıya verdiği önemle, kulübe çağ atlattı. Sportif alandaki başarıyı yakalamanın, sadece para işi olmadığını geç de olsa öğrendi. Yıldırım, şampiyon olan kadroyu, teknik direktörünün katkısı ile oluştururken, "Son şansını" deniyor ve mutlu sona, sinirleri lime lime olarak da olsa ulaşıyordu.
Tarihe geçecek öykü Aslında Aziz Yıldırım’ın yeniden başkan seçildiği ikinci kongre bir inat uğrunaydı. "Geldi, harcadı, başaramadı, gitti" demesinler diye, kaldığı yerden devam etmeyi, kamuoyunun sabrını sonuna kadar kullandıktan sonra açıkladı. "Yıldırım aday mı, değil mi" tartışması, ona prim sağladı. Bu işi artık öğrenmişti. Öyle bir anda ortaya çıktı ki, arkasına aldığı Kadıköy Grubu ile Altyapı Derneği, Boksörler kongrede onu zafere taşıyıp, Vefa Küçük’ü salondan ikinci kez boynu bükük çevirmişti. Yıldırım, bu şevkle, hem daha fazla para harcamayı, hem de daha iddialı olmayı kafasına koymuştu. O son kongrede yaşananlar, Fenerbahçe’nin tarihine geçecek öyküyü hazırlıyordu. Kim derdi ki;
• Fenerbahçe, kurulduğundan beri ilk kez bir Türk antrenör ile şampiyon olacak.
• Sahasında hiç puan kaybetmeyecek, kampa götürdüğü oyuncuları, transferlerini bitiremediği için elinden kaçıracak.
• Sahaya, kurallara aykırı, altı yabancı oyuncu birden sürecek.
• Sezon sonuna kadar, üst üste sıkıntılı sonuçlar almasına karşın, bir teknik adama tahammül edecek.
• Stadını 40 bin kişilik yapıp, arenaya çevirecek
• Dört yılın şampiyonu, Fatih Terim’in yarattığı, Avrupa Şampiyonu Galatasaray’a rağmen, 11 değişik adam ile ligde şampiyonluğu yaşayacak.
• Beş yıllık bir bekleyişin ardından, taraftar patlaması yaşayacak. Sokaklar, tersi olursa, intiharı bile düşünen insanların sevinç çığlıklarına boğulacak.
• Ekonomik krize karşın, Fenerbahçelilik ruhu dirilecek.
• Bavullara, dolaplara kaldırılan sarı lacivert giysiler, kalplerin derinliklerine gömülen çığlıklar, pınarlarına hapsedilmiş sevinç gözyaşları, ceplerde mahkum olmuş tahammülsüz yumruklar, hepsi birer birer yerlerinden çıkacak.
• Fenerbahçe şampiyon olacak.
Evet; kim derdi?
İlk teklif Terim’e Şadan Kalkavan, Selim Soydan ile son şampiyonluğun mimarları olarak biliniyordu. Parreira’dan bu yana da görev yapmamışlardı. Ali Şen ile yollarını ayırmışlar, Oğuz ve Aykut’un, bir şampiyonluğun ardından kovulmalarına isyan etmişler, yöneticilik vasıflarını bekletmeye aldırmışlardı. Kongrede, Kalkavan, büyük oy potansiyeli ile, yönetim kuruluna girmeyi garantiliyor, yanına da alışık olduğu ve işbilirliğine inandığı Selim Soydan’ı katıyordu. Aziz Yıldırım da, bu yöntemle, nostalji yaşanarak şampiyonluğun gelebileceğine inanıyor muydu, bilinmez...
Kalkavan - Soydan ikilisi, kolları sıvayınca, kongreyi kazanmış Yıldırım da ilk ciddi depresyonu geçiriyordu. Kalkavan ile Soydan, "Fatih Terim" demişlerdi. Bir Galatasaraylı, Fenerbahçe’ye yakışır mıydı? Fenerbahçe’yi şampiyon yapacak olan teknik adamı belirlemek öyle kolay olmadı onlar için. Bu iş, daha başında yollarını ayırdı, Yıldırım ile Kalkavan’ın. Fatih Terim’e iş teklif edildi. Başkanın rızası yoktu. Terim de, teklifi geri çevirdi. Yıldırım rahatladı. Çünkü en azından, bir restaurant ortamında, Terim ile hakarete varan atışmalar yaşanmıştı. Terim olamazdı, olmamalıydı. Fenerbahçe’nin başına, Kalkavan - Soydan ikilisinin istediği Terim’in gelmesi, zaten mucize olurdu. Allah’tan reddetmişti de, hem Yıldırım, hem de diğer muhalifler rahatlamıştı.
Sıra Daum’da Sezon kötü geçiyor, takımın başına yeni bir teknik adam getirilmesinin zamanı da azalıyordu. Taraftar sabırsız, yönetim biraz kararsızdı. Efsanenin geri dönmesi için efsane bir teknik adam gerekiyordu. Akla, hemen Alman ligini kasıp kavuran Daum geldi. Beşiktaş’ı zamanında şampiyon yapmıştı. Neden Fenerbahçe’nin başına geçmesindi?
Daum’a teklif ortalığı karıştırdı. Astronomik ücret önerildiği konuşuldu. Fenerbahçe, Daum’a teslim edilebilirdi. Terim gibi tepki almadı. Daum’un kariyeri, bu işi cazip kılıyordu. Alman teknik adama gidildi. İkna edildi, paralar saçıldı ama nafile. Kulübü Bayer Leverkusen, "Bizimle bir yıl daha sözleşmesi var" dediği Daum’u, Türkiye’ye kaptırmamakta kararlıydı. Daum, Alman ligindeki forsu ile parlıyor, Fenerbahçe’nin de ağzı sulanıyordu. Daum’u bu takımın başına getirmek artık neredeyse namus meselesi haline gelmişti.
Almanya seyahatinden dönen Aziz Yıldırım, Kulüp Sözcüsü Atilla Kıyat’a "Daum işi bitti, pazartesi geliyor" açıklamasını yaptırdı, sonra da yollarını ayırmaya karar verdiği Şadan Kalkavan ile Selim Soydan’ı pasifize etmek için gazetecilere "Artık bütün haberleri benden alacaksınız. Alın size telefon numaram. Transfer haberleri için beni arayın" diyerek "Değiştim" imajı yayıyordu.
Para da yetmedi Daum gelmedi... Ancelotti işindeki gibi, o da caydı. Ancelotti, Çırağan’da kral dairesinde krallar gibi ağırlanmış, boğaz sefası ile aklı çelinmeye çalışılmış, sonra sadece iyi dost olunabilmişti. Ancelotti, İtalyan ligindeki kariyerini tehlikeye atmayıp, "dolarlara"- ki kimse Aziz Yıldırım kadar fazla dolar veremezdi - sırtını dönmüştü. Yemiş içmiş, gezmiş, "Sorry" demişti.
Şimdi de elin Almanı aynı şeyi yapıyordu. Gerçi Daum sözünü tutacaktı ama gözü dönmüş Almanlar, "Bu Daum bizi Şampiyonlar Ligi’nde de birinci yapar" diyerek Fenerbahçe’ye, Aziz Yıldırım’a geçit vermiyordu. Para işi çözememiş, Alman köyünde kalmıştı.
"Her şerde bir hayır vardır" derler. Daum, kokainman iddiaları ile aranmaya başlanınca, Aziz Yıldırım da rahat bir nefes alıyordu.
Ve Denizli iş başında "Fatih Terim olmadı, Daum da... O halde Parreira’yı alalım. O da şampiyon. Üstelik o bizden. O son şampiyon. Evet evet, Parreira olmalıydı."
Brezilya’ya haber salındı. "Fenerbahçe seni istiyor" dendi. Avrupa’ya Dünya karmasının başında gelen Parreira, Fenerbahçe’de bazı şeylerin değiştiğini öğrendiği için, güzel günlerinin de anısına teklife olumlu yanıt verdi. Ama bu kez de Fenerbahçe yönetiminde, papatya falı açılmaya başlanmıştı. Yerli arayışındaki Fenerbahçe yönetimi, Rıdvan Dilmen gibi bir deneyimsize değil de, işi bilen birine ihtiyaç duyuyordu. Ama Fenerbahçe camiası da, bugüne kadar hit olmuş bir teknik adam çıkaramamıştı içinden. Bunun sıkıntısı Mustafa Denizli’nin ismini gündeme getirdi. Basın da bastırdı. Parreira, son ayrıntılar için Fenerbahçeli yöneticileri beklerken, Mustafa Denizli, yönetim kurulu odasında oylanıyordu. Bir, iki, üç derken oylamalar son buldu. Denizli kazandı. Parrerira’ya "Kusura bakma" dendi, Denizli’ye, tüm tepkilere karşın onay çıktı. Tartışmalar, atışmalar, karşı çıkmalar nafileydi. İlkleri başarmış Denizli, Fenerbahçe’nin yeni teknik direktörü oluyordu. Entellektüel, iddialı, geçmişi başarılıydı. Ama Galatasaray’ı çalıştırmıştı. Kulislerde de, Beşiktaşlı olduğu tartışılıyordu. Denizli’nin getirilişi sancılı oldu ama günlerdir antrenör arayan Fenerbahçe, tartışılsa da Denizli’yi kamuoyuna sunmuş, büyük oranda da kabul görmesini sağlamıştı. Denizli, tüm kalplerin yakışıklısı Parreira’yı masada, oylamada yenmiş, Fenerbahçe’ye teknik adam olmuştu.
i